Wednesday, 21 November 2012

BEN NEYSEM O'YUM. SENİN ONAYINA İHTİYACIM YOK!




BEN NEYSEM O'YUM. SENİN ONAYINA İHTİYACIM YOK!

Gerçekten mi? Neleri onay görmek için yapıyoruz ya da yapmıyoruz? 

Yaptığım herşeyden sonra başkalarının onayını beklediğimi farkettiğimde gerçekten çok şaşırmıştım. Bana sorsan, ben kendi istediğim şeyleri ancak kendim istediğim zaman yapıyor ve kimsenin ne düşündüğü ile çok fazla ilgilenmiyordum. 

Fakat içime doğru bir yolculuk yapmaya karar verdiğimde gerçeğin hiç de böyle olmadığını farkettim. İnsanların benim hakkımda ne düşündüğü ile gayet de ilgileniyordum. 

Benim bahsettiğim tam manasıyla bir imaj kaygısı.. yani birini isteyerek ya da bilerek yaralamak uğruna kendi bildiğini yapmak ya da sadece bunu kastederek yaşamak değil.. İnandığın ve doğru bildiğin şeyleri başkalarının aksi düşünceleri uğruna yapıp yapmama kararını vermekten bahsediyorum.. 

Kendi isteklerimizi hiçe sayarak toplumun veya çevremizin değer yargılarına göre yaşamımızla ilgili bir karara vardığımız her an, onay görmek istiyoruz demektir. Onay görmek, kabul görmek, takdir edilmek.. Bu dürtüler yaşamımızı yönetiyorsa, bu artık bizim değil başkalarının hayatı olmuştur. 

"Başkaları ne der?" diye toplum içinde aklına gelen ve inandığın birşeyi söylememek, çok istediğin bir kıyafeti giymemek, senin çok sevdiğin bir şarkıcının, içinde bulunduğun 3 kişilik grupta alay konusunu olduğunu görüp “Ben O’nu çok beğeniyorum” diyememek, anne-baban senin doktor olmanı beklerken onlara ben dansçı olmak istiyorum diyememek, sevgilin senin kız-kıza veya erkek-erkeğe gece dışarı çıkmanı istemiyor diye çok sevdiğin arkadaşlarınla görüşmemek, "Toplum ne der, çevrem ne der" diye mutsuz olduğun bir evliliği bitirmemek, mesain 6’da biterken müdürüne her akşam 7’de toplantı yapmasını anlamsız bulduğunu ve senin kendi özel hayatından çaldığını söyleyememek, yine mesain 6’da biterken 8-9’lara çalışmanı bekleyen şirketine “aman göze batmayayım” diye ses çıkarmamak.. Bunların hepsi hayatımızdan bir daha asla geri gelmeyecek zamanları çalan, bizi başkalarının inandığı doğruların kalıbına sokan, bizi kendimiz olmaktan alıkoyan şeyler değil midir? Kabul görmek, onaylanmak mutluluğumuzdan daha mı değerlidir? İstemediğimiz bir hayatı yaşayarak, ya da doğru bildiklerimizi içimizde tutarak, kendimizi ifade etmeden ama “onaylanarak” yaşayınca gerçekten yaşamış mı oluyoruz şimdi? 

O zaman hepimiz aynı, tek tip yaratılmaz mıydık? Bizi yaratan, bizi genel kabul gören kurallara göre yaratmaya da muktedir değil midir? Elbette öyledir, ama hepimizi aynı yaratmadıysa, hepimize kendimiz olma şansını da vermiş demektir. Demek ki bizi her nasılsak öyle yaratmak istemiş ve öyle sevmiş demektir. Peki o zaman bizim birbirimize benzeme gayretimiz nerden geliyor? Herkese doğumunda hediye edilen “Onay Gören Davranışlar” adında bir kitap mı var? 

Onay görmek hayatımızın en büyük ve saf mutluluk kaynağı ise bence doğru yoldayız, o zaman böyle devam edelim. Fakat onaylanmak uğruna yaptıklarımız ya da yapmadıklarımız bizi mutsuz ediyorsa o nerede olduğunu çok merak ettiğim, kimsenin henüz görmediği “Onay Gören Davranışlar” kitabı ile vedalaşma vakti gelmiş demektir. 

Onaylanmak için yaşamak; yaşıyor gibi görünmektir. Şimdi anlıyorumki, kendimi tanıyıp, ne isteyip ne istemediğimin farkında olup, elalem ne der diye düşünmeden inandığım bir gerçeğin peşinden gittiğimde, başkalarının değil kendi onayımı alarak yaşadığımda, ancak o zaman gerçekten yaşamaya başlarım. Beni onaylayıp onaylamamanız sizin sorununuzdur. “Ben buyum, ve böyle mutluyum” diyebilmek, yeryüzüne kendi cennetini getirmektir..

Böylece öldükten sonra nereye gideceğimi bilmesem de gittiğim yere “Ben cennetten geliyorum” diyebilirim. 

Sevgiler:)
Özge

No comments:

Post a Comment