Wednesday, 31 December 2014

YENİYIL BİZİM İŞİMİZ :)))



2014’ü uğurluyoruz sayılı saatler sonra. Yeni olan hep umut barındırır ya içinde 2015’e dair pek çok şey düşlüyoruz hepimiz. Zaman, her ne kadar illüzyon olsa da, içinde yaşadığımız dünyada bence en gerçek şey :)) Yine de bir taraftan bakınca gülmeden edemiyorum. Hayatın akışını 365 güne bölüyorsun ona da 1 yıl diyorsun, bir başlangıç bir de son belirleyip sonra bir de saymaya başlıyorsun. Ne hayatın, ne 2014’ün ne de 2015’in haberi var olan bitenden :))) Varoluşun haberinin bile olmadığı bu algı durumumuzdan bir motivasyon yaratmışız kendimize ki aslında bu çok iyi bir şey!

Varoluşun diğer parçalarına; kediye, çiçeğe, ormandaki ağaca, yağan yağmura sorsak 2015’ten haberi var mı diye? Ne komik bir durum değil mi? Halbuki onlar da her yılla birlikte yaş alıyor, değişiyor. Benim kedim 2015’te 7 yaşında olacak mesela, eskiye göre biraz daha tembel ve muhtemelen biraz daha şişko :))) Halbuki bir kaç yıl önce çok daha hareketli, dinamik ve formundaydı. Yılların geçmesi kedi dahil hepimizi etkiliyor ama kedimin 2015’in yeniliğinden ve içinde ne kadar umut taşıdığından haberi yok! O da bu doğanın, dünyanın, varoluşun en gerçek parçasıyken.. Aynı dünyada yaşayıp farklı 2015’lere giriyor olabilir miyiz:)))

O yüzden 2015’in umutları, mucizeleri ve bize bir şey getireceği yok maalesef.. Fakat bizim 2015’e bakınca gördüğümüz umutlar, bizim yeniyılda kendimize vereceğimiz mucizeler ve hediyeler her zaman VAR:))

2015’ten bir şey beklemiyorum. Ben 2015’i düşlediğim gibi yaratmayı seçiyorum! 2014’te hızlandırılmış hayat dersleriyle o kadar çok şey öğrendim ki; şimdi teoriyi pratiğe dönüştürme zamanı diyorum! Çünkü “yapma, etme, dönüştürme” gücü zamanın değil sadece BİZİM elimizdedir! Kendimizde yaptığımız her değişim, sahip olduğumuz her farkındalık  yaratacak 2015’imizi! Tam da yeri gelmişken;



Değişik bir şey “yap”madan hayatının değişmesini bekleyemezsin. Yıllar değişse de sen değişmiyorsan hangi yıla girdiğinin bir önemi yok! Tavsiyem, bu yazıyı okumadan önce 2015’in sana neler getirmesini bekliyorduysan, şimdi onlara; “bunları yaratmak için BEN neyi farklı yapmalıyım?” diye bakman ve harekete geçmen olacaktır. Bu zamana kadar gerçekleşmeyen düşler, geçen yılların değil, düşlerinin sorumluluğunu üzerine almayarak harekete geçmediğin için senin hatandır. Ve ne güzel ki, hatalar neyi farklı yapacağımızı görmek ve öğrenmek içindir:))

Robin Sharma'nın en sevdiğim mottosudur : DREAM BIG, START SMALL, BEGIN NOW! Büyük  Düşle, Küçük Başla, Hemen Şimdi! Çünkü evren, ilk hareketi görür ve destekler.

Hemen başla.. Başlarken, mucizelere inanmasan bile hep “iyiliğe” İNAN! Hayattan istediğimiz pek çok şey; aşk, mutluluk, başarı, sağlık, bolluk vb gibi ne varsa aslında hep “iyiliğin” içindedir! İyilik, bu dünyanın yaradılışından beri var olan en yüce gerçektir. Ne kadar çok “iyiliği” seçersek, hayattan bize de yansıyan hep “iyilik” olacaktır. 

Ben iyiliğe, güzelliğe, sevgiye, samimiyete yürekten inanıyorum! Çünkü yaşamayı seçtiğim dünyada bunlar VAR! İnanmadığın ve kendinde “OL”mayan hiç bir şeyi yaratamazsın. O yüzden 2015’te ve daima; İYİ OL, GÜZEL DAVRAN, SEVGİYLE BAK, SAMİMİ YAŞA! İşte o zaman senin aldıkların da hep bunlar olacak, ve muhtemelen sen buna MUCİZE diyeceksin ;))

MUTLU YILLAR
SEVGİLERİMLE..


Özge

Monday, 29 December 2014

KARANLIĞA IŞIK TUTUN!


Bob Marley... Onun bir fikri vardı. Ona göre, insanların hayatına müzik ve sevgi aşılarsan onları tedavi edebilirsin. Aynen bilim adamları gibi...
Barış için bir konsere çıkmaya hazırlanırken, silahlı bir adam evine gelip onu yaralamıştı. İki gün sonra konserde sahneye çıkıp şarkı söyledi. 
Biri ona sordu: 'Neden?' 
Dedi ki: 'Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışan insanlar bir gün bile tatil yapmıyor. Ben nasıl yapayım! Karanlığa Işık Tutun!'
I Am Legend

BEN BEYİNE BEYİN DEMEM.. SAĞI SOLU DENGEDE DEĞİLSE :)))





Hep derim; evrende dengede olmayan herşey yokolmaya mahkumdur. Bunu anlayabilmek için illa spiritüel olmaya gerek yok. Herşeyin cevabı, yaşadığın dünyada/doğada var zaten. Zamanından önce çiçek açan ağacın meyve verdiğini gördün mü mesela?

Yaşadığımız alemde ve yaradılışımızda tüm sorularımızın cevabı vardır. Soru soran, aslında daha doğrusu bir cevap arayan herkes için; inandığı şey ne olursa olsun, kullandığı yöntem ne olursa olsun, "gerçek, bir ve tek" olduğundan varılan yer aynıdır.

"Tanrı'nın Formülü" diye bir kitap okumuştum. Kitap, roman olarak yazılmış ve bu yönden zayıf olsa da; bilimsel verilerle mistik dünyayı-doğuyla batıyı-spritüellikle mantığı harmanlaması ve aslında bunların sadece GERÇEĞE giden farklı yollar olduğunu ortaya koyabilmesi sebeplerinden gayet başarılıydı. Neye inanıyor olursanız olun, bazı "enterasan" sorularınıza bir takım cevaplar arıyorsanız kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.

28 yıl tamamen gözümün gördüğüne, maddenin gerçekliğine inanarak yaşadım. İçimden bir ses hep "daha fazlası var" diyordu. Ve bundan 4 yıl önce, gözümün gördüğünün ötesini merak etmekle başladı görünmeyene olan yolculuğum.. Aslında şimdi anlıyorum ki, doğru bir şekilde yorumlayabilseymişim içinde yaşadığım dünyayı, o zaman da sorularımın cevaplarını bulabilirmişim. Çünkü diyorum ya, GERÇEK tektir, hangi yolu kullanırsan kullan..

Diyelim ki, sadece madde var. Sadece gözünün gördüğüne inanıyorsun. Al o zaman sana: BEYİN! Sağ ve sol beyinin ne olduğunu, nasıl çalıştığını anlar ve bunları dengede tutabilirsen-spiritüel teknikleri filan boşver-abartmıyorum dünyanın en mutlu insanı olursun. Bunca sorduğumuz soru, bunca mücadele hep daha mutlu olma arzusundan değil mi zaten? Hayatın tek bir amacı var bence; MUTLU OLMAK! Beynine baktığında ve onu anladığında, görünmeyene hiç inanmasan bile benim 4 yılda geldiğim spiritüel kafamla ayna yere gelirsin. Çünkü, sol beyin görünen dünyayı, mantığı temsil ederken; sağ beyin görünmeyen dünyayı, sezgileri temsil eder. Bunu ben söylemiyorum üstelik, o çok güvendiğimiz "bilim" söylüyor. Şöyle de güzel bir illüstrasyon verelim ;





Yani herşey tüm varoluşumuzda olduğu gibi var zaten. Beynin yaradılışı bile elle tutamadığımız, gözle göremediğimiz şeylerin varolduğunu söylüyor. Sen yine de bunlara inanma, beynine inan diyeceğim ama bir gülme geliyor :)))

Peki sağ ve sol beyin, benim bunca zamandır yürüdüğüm yolda, geldiğim kafada neye tekabül ediyor? Öz'üm yani sonsuz tarafım; sağ beyin, Ego'm yani sadece bedenim varoldukça varolan tarafım; sol beyin :))

Bunlardan biri diğerinden daha önemli ya da biri diğerinden daha üstün değildir. Bunları dengeye getirebilmektir asıl mesele. Ego'muz olmasaydı yaşayamazdık. Ego'muzun tek derdi var: SURVIVE! (HAYATTA KAL!) Bu yüzden Ego'yu altetmenin değil, onunla geçinmenin yollarını bulmalıyız. Ego'muzla nasıl geçiniriz başka bir yazının konusu olsun. Sadece hayatta kalmak hangimize yetiyor peki? Ömrümüzün sonuna kadar tüm maddi ihtiyaçlarımızın karşılandığı %100 güvenli ve garantili bir hayat vaadedilseydi bize, mutlu olur muyduk? Ya da dahası; DOYUMLU hisseder miydik? İnsan yaradılışı bu kadar noksan, bu kadar aciz mi? Değil.. Varolmak sadece karnımızın tok, sırtımızın pek olması değil.. Karnımız tok olduğunda hayatta kalabiliriz, oysa severek isteyerek yediğimiz bir yemeğin tadıdır bize varolduğumuzu, yaşadığımızı hissettiren..

Sadece hayatta kalmak bize yetmiyor. Önemli olmak, değerli olmak, başarılı olmak, fark yaratmak istiyoruz. Çünkü tutkularımız var. Çünkü yaratıcılığımız var. Çünkü katma değer yarattığımızı görmeye ihtiyacımız var. Peki, sadece sol beyine, sadece ego'ya sadece maddeye inandığımızda, yaratıcılığımızı, tutkularımızı, sezgilerimizi nasıl açıklayabiliriz? Aşkı nasıl açıklayabiliriz? Bunlar, yaradılışımızdan gelir. Bir nevi fabrika çıkış ayarlarımızdır. Kendi içime doğru gitmeye başladıktan sonra yaşadığım pek çok spiritüel deneyim ve farkındalıktan sonra söylüyorum bunları. Dayanak noktam; sadece kendimi bilmek!

Oysa gözünün gördüğüne, elinin değdiğine inanmaya devam ettiğinde bile, bunları sana sağ beyninin varlığı ve çalışma prensipleri ispat etmeye yetiyor.. 28 yıl bana yetmemiş farketmek için. Mistik bir yol seçmişim anlayabilmek için. Şimdi farkediyorum ki; tüm cevaplar zaten her zaman yaradılışımızda varmış! Olsun.. Ben yolculuktan keyif aldıktan sonra neye inandığımın, hangi yolu seçtiğimin ne önemi var ;))



Sevgi ve Farkındalık'la

Özge


Saturday, 27 December 2014

EVRENDEKİ EN MÜTHİŞ GERÇEK





Evet hepimiz yıldız tozuyuz, bazılarımız için bilimsel olarak.. bazılarımız için bilişsel olarak :))

(Ayarlar kısmında türkçe altyazıyı seçebilirsiniz)

CHANGE-TRACY CHAPMAN / DEĞİŞİR MİYDİN?





Bugün öleceğini bilseydin

Tanrı'nın yüzünü ve aşkı görseydin

Değişir miydin?

Değişir miydin?


Eğer aşkın kalbini kırabileceğini bilseydin

Daha fazla düşemeyecek kadar dipte olduğunda

Değişir miydin?

Değişir miydin?


Ne kadar kötülüğe ya da ne kadar iyiliğe ihtiyaç var?

Kaç kayıp? Kaç pişmanlık?

Nasıl bir zincirleme reaksiyon etki yaratacaktı?

Arkanı dönüp

Açıklama yapıp

Affedip ve unutup

Değişmeni sağlayacaktı?

Değişmeni sağlayacaktı?


Yalnız kalacağını bilseydin

Doğrusunu bilip yanlış yaptığında

Değişir miydin?

Değişir miydin?


Gerçeği bulacağını bilseydin

Dindirilemeyen acıyı büyütüp

Değişir miydin?

Değişir miydin?


Eğilmediğinde dimdik misin?

Kavga başladığında sürünerek kaçmayacağına emin misin?

İyi bir şey için değilse, neden düşmeyi göze alıyorsun?

Neden düşmeyi göze alıyorsun?


BİLDİĞİNİ SANDIĞIN HERŞEY HAYATINI KATLANILMAZ HALE GETİRDİĞİNDE

ZOR ZAMANLAR SENİ YARALAMAK İÇİN GELDİĞİNDE

DEĞİŞİR MİYDİN?

DEĞİŞİR MİYDİN?


Her yemini ve kuralı çiğneseydin

Zor zamanlar seni devirmek için geldiğinde

Değişir miydin?

Değişir miydin?


Bugün öleceğini bilseydin

Tanrı'nın yüzünü ve aşkı görseydin

Değişir miydin?

Değişir miydin?

Değişir miydin?

Değişir miydin?




Saturday, 6 December 2014

BİR YENİYIL YAZISI: ÇEMBERLERİ KAPATMAK-PAULO COELHO



Bir insan her zaman sahnenin bittiğinin, perdenin indiğinin farkında olmalı. Gereken zamandan daha uzun kalmak için ısrar ederseniz, mutluluğu ve oynamamız gereken diğer sahnelerin anlamını yitiririz.
Çemberleri tamamlamak, kapıları kapatmak, bölümleri sona erdirmek – ne isim verirseniz verin; önemli olan yaşamda bitmiş olan anları arkada bırakabilmektir.
İşinizi mi kaybettiniz? İlişkiniz sona mı eriyor? Ailenizin evinden mi ayrıldınız? Yurtdışına yaşamaya mı gittiniz? Uzun süren bir dostluk aniden bitti mi? Bunun neden olduğunu düşünerek uzun zaman geçirmek mümkün.
Kendinize yaşamınızda bu denli önemli ve büyük yer tutan şeylerin bir parmak şıklatması süresinde toza dönüşmesinin nedenlerini anlamadan yaşamınızda bir adım daha atmayacağınızı söyleyebilirsiniz. Ama bu yaklaşım, yaşamınızı paylaşan herkes için dehşetli biçimde stresli olacaktır : ebeveynleriniz, eşiniz, dostlarınız, çocuklarınız, kardeşiniz.
Herkes kitabın bölümlerini kapar, yeni sayfaları açar, yaşamına devam ederken sizi durağan bir biçimde görmek hepsini kötü hissettirecektir.
Şeyler olur ve geçer, ve bazen elimizden gelen en iyi şey onların gitmesine izin vermektir.
Bu yüzden, ne kadar acı da verse, hatıralardan arınmak bazen iyidir, küçük şeyleri yok etmek, eşyaları yetimhanelere bağışlamak, kitaplarınızı satmak ya da ödünç vermek.
Bu dünyada görünür olan herşey, aslında görünmeyen dünyanın ifadesidir, yüreklerimizde yer alan şeylerin bir izdüşümü.. -Ve hatıralardan arınmak, bazen yeni hatıralar için yüreklerimizde yer açmak anlamına gelir. Bırakın gitsinler. Azat edin onları. Arının onlardan.
Kimse hayatı işaretli iskambil kağıtları ile oynamaz, yani bazen kazanır ve bazen de kaybederiz. Geri dönüş beklemeyin her zaman, emeklerinizin takdir edilmesini, dehanızın keşfedilmenizi, aşkınızın anlaşılmasını.
Kendi duygusal televizyonunuzda aynı kanalı izlemeyi bırakın. Bir kayıptan ne kadar acı çektiğinizi gösteren o programı artık izlemeyin. O sizi sadece zehirliyor, başka bir şey değil.
Hiçbir şey, kırık aşk öykülerini kabul etmekten daha tehlikeli değildir hayatta; başlama tarihi olmayan söz verilmiş işlerden veya sizi “ideal zamanı” beklemeye sürekli mecbur eden kararlardan.
Yeni bir fasikül açılmadan, önceki bitirilmelidir: Kendinize geçmiş olanın tekrar geri gelmeyeceğini söyleyin kendinize.
Bir zamanlar o şey veya o kişi olmaksızın yaşayabildiğinizi hatırlatın – hiçbir şey yeri doldurulamaz değildir; bir alışkanlık bir ihtiyaç değildir.
Bu çok belirgin görülebilir, hatta zor olabilir, ancak çok önemlidir.
Çemberleri kapatmak. Gururunuz nedeniyle, yoksunluğunuz veya öfkeniz nedeniyle değil, artık ona hayatınızda yer kalmadığı için.
Kapıyı kapatın, müziği değiştirin, evi temizleyip tozu silkeleyin. Eskiden olduğunuz kişi olmayı bırakın, ve şimdi olduğunuz kişiye dönüşün.
Mutlu Yıllar.
Paulo

Kaynak: http://utkukaynar.com

Saturday, 22 November 2014

DÜŞÜNCE GÜCÜNÜN BİLİMİ





Hala düşüncenin gücünden şüphe edenler kaldı mı bilmiyorum, zira yıl olmuş 2014 :))) teknolojik ve bilimsel verilere süpersonik kolaylıkta ulaşabildiğimiz global bilgi çağındayız.

Bilim der ki;

1. Herşey enerjidir.

2. Enerji kaybolmaz, dönüşür.


Madem öyle düşünce de bir enerjidir ve kaybolmaz, dönüşür. Hem de gerçeğe ;))

İnternette bununla ilgili yığınla deney-ispat videolarına ve makalelerine ulaşabilirsiniz. Gözünün gördüğü ile kendini sınırlandırmaya pek meyillidir insan yaradılışı. O yüzden düşüncenin gücünü reddetmeye de.. O zaman bu minik bilimsel veriler inanmakta güçlük çekenler için belki daha fazlasını araştıracak merakı uyandırabilir ;)) Umarım..



Sevgiler
Özge












Sunday, 9 November 2014

BENİ GÖRMEK DEMEK..



Bu yüzdendir ki bizim görevimiz; her Kasım'ın 10'unda O'nun ölmemiş olmasını dileyerek ardından ağıtlar yakmak yerine, gün be gün O'nu ve yaptıklarını daha iyi anlayabilecek bilince gelmeye çalışmak, O'nun bıraktığı tüm güzel miraslara sahip çıkarak üzerine daha neler ekleyebileceğimize kafa yormak ve bunları eyleme dökmek olmalıdır. Ki "Atam İzindeyiz" diyebilelim.

Sevgi, Şükran ve Hürmetle..

Özge

Sunday, 28 September 2014

AÇ KOLLARINI..



"EĞER KUCAKLANMAK İSTİYORSAN KOLLARINI AÇMALISIN."

MEVLANA

PARAZİT YAPMA!




Yukardan aşağıya;
1. Parazit yavaş ve ağrılı bir ölüme sebep olur (hepimiz ölücez, mutlu ölelim di mi:)
2. Parazit cezayı da beraberinde getirir (sonra vay efendim neden hep ben?)
3. Parazit derin bir yalnızlık hissi verir (kimse seni anlamıyor di mi şeker şey)
4. Parazit ise x8 hızında ömür kısaltır (acıların çocuğu mode ON)

Peki ne yapmak lazım? Önce kendini olduğun gibi sevip kabul etmek sonra evrenin yöneticiliğinden istifa etmek lazım! Hayat sadece OLuş halindedir, herşeye iyi ve kötü diye etiket yapıştırmaktan vazgeçerek, daha çok şimdiki an'da kalarak, sevdiğin ve istediğin şeyleri hayatında tutup, sevmediğin ve istemediğin şeyleri hayatından çıkararak; gereksiz düşünme sürelerini kısaltabilir, duyduğun suçluluğu azaltıp yokedebilir, çevrendekiler istediğin şeyler olduğu için birlik ve bütünlük içinde keyifle yaşayabilir ve üzüntülerini minimuma indirip daha çok gülümseyebilirsin 

Her zaman seçim hakkımız var, her zaman başka birşeyi seçebilir, seçimimizi değiştirebiliriz! Bu bizim doğumla gelen hakkımız, özgür irademizdir! Bunu tamamen anlayıp kabul ettiğimizde bu parazitler domestos görmüş mikroplar gibi etkisini yitirir ;)))

Sevgiler ;))
Özge

Saturday, 13 September 2014

SAĞ-SOL BEYİN HİÇ BU KADAR GÜZEL ANLATILMAMIŞTI!





Beyin araştırmacısı olan bir bilim insanının, yaşadığı "inme" deneyiminden sonra sağ ve sol beyin üzerine yaptığı muhteşem konuşma..Ve kazandığı müthiş içgörü..

"İnanıyorum ki, sağ yarıküremizin o içsel huzur devrelerini çalıştırmayı ne kadar çok seçersek dış dünyaya da o kadar çok huzur ve barış yansıtacağız ve gezegenimiz çok daha huzurlu bir yer olacak. Ve düşündüm ki.. İşte bu yaymaya değer bir fikirdi!"


Sevgiler

Özge

Saturday, 2 August 2014

AKVARYUM vs OKYANUS


Bir akvaryumun içine iki balık koyarsan, onlar birbirleriyle sevgili olmak zorunda kalırlar. Orada artık bir seçim yoktur, kader vardır. Fakat koca okyanusun içinde iki balık birbirlerini seçerlerse, işte onun ismi AŞK olur. Çünkü bu balıkların arasında zorunluluklar ya da şartların yarattığı bir mecburiyet yoktur.

Aşkın İstilası Yol
-Metin Hara-


SENDEN NİYE VAZGEÇTİM DIEGO?


Senden niye vazgeçtim Diego?
Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini "açıkça" söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana "hala" söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.
Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden "sen" olduğun için vazgeçtim.
Bencil olduğun için vazgeçtim.

Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi.
Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.

Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.

FRIDA KAHLO

Wednesday, 16 July 2014

HAYAL ETMEYE CESARETİNİZ VAR MI?





7 dakikalık müthiş izahat!!


Ladies and gentlemen!

Konfor alanımızdan çıkmak üzereyiz!

Kemerlerinizi çözün. Sıkı tutunduğunuz her şeyi bırakın.


UÇUŞA GEÇİYORUZ ;)

Ötesi iyilik, güzellik :)))


Sevgiler

Özge




Tuesday, 15 July 2014

NE YAPTIĞINI BİLMEK YA DA BİLMEMEK..





Basit bir anlatım.. Bununla beraber bir o kadar etkileyici! Ne yaptığını bilmek ya da bilmemek..

Ya da KİM OLDUĞUNU bilmek ya da bilmemek?

Ya da KENDİNİ bilmek ya da bilmemek?

Ya da BİLGELİK vs APTALLIK?


Ya da sadece iki kurbağa.. ;))

Özge




Sunday, 13 July 2014

OL İZ VEL :)





3 IDIOTS (3 APTAL); Mühendislik Fakültesinde okuyan 3 Aptal !?! vasıtasıyla; sistem, düzen, sevgi, başarı, tutku, aidiyet, esneklik gibi hayata dair gerçeklerin ne olduğu ve ne olmadığının çook eğlenceli bir şekilde anlatıldığı harika bir film !

İstediğimiz bir şey olmuyorsa; ya O isteğe ait değilizdir, ya da kendimizi bloke edecek kadar korku doluyuzdur. Halbuki her zaman OL İZ VEL'dir :) Nasıl mı? Cevabı filmin kendisinde ;)

Paylaştığım video ise; filmin mottosu olan OL İZ VEL'in -filmin içinden- klibi :)))

Bu eğlenceli ve sıradışı filmi en kısa zamanda izlemenizi tavsiye ederim. İyi seyirler ;)


Sevgiler

Özge

Tuesday, 8 July 2014

STEINBECK'TEN OĞLUNA MEKTUP: "AŞK, İNSANIN BAŞINA GELEBİLECEK EN İYİ ŞEYDİR"


Fareler ve İnsanlar'ın Nobel ödüllü yazarı John Steinbeck (1902-1968) iyi de bir mektup yazarıydı.

Aşağıda, 1958 yılında, yatılı okulda okurken, Susan isimli bir kıza âşık olduğunu söyleyen büyük oğlu Thom’un mektubuna verdiği cevap var.
Steinbeck’in bilgelikle, şefkatle, iyimserlikle, zamansızlıkla alakalı son derece etkileyici sözleri okurlarda iz bırakacak nitelikte:

New York
10 Kasım 1958
Sevgili Thom,
Bu sabah mektubunu aldık. Mektubuna kendi bakış açımdan cevap vereceğim, Elaine de kendi bakış açısından.
İlk olarak, eğer âşıksan bu iyi bir şeydir, hatta bir insanın başına gelecek en iyi şeydir. Sakın bunu küçümsemelerine izin verme.
İkincisi, aşkın çok çeşidi vardır. Biri bencil, cimri, açgözlü, egoist ve aşkı kendini beğenmek için kullanır. Bu aşkın, çirkin ve sakat çeşididir. Diğeri, senin içindeki iyi olan her şeyi dışa vurmanı sağlar. İyilik, itibar ve saygı. Sadece toplumsal saygı meselesi değil, bir başkasını eşsiz ve değerli görebilmeni sağlayan o daha yüce saygıyı da.
İlk çeşidi, seni hasta, küçük ve zayıf yapabilir, ikincisi seni güçlendirir, sahip olduğunu bilmediğin cesareti, iyiliği ve bilgeliği ortaya çıkarmanı sağlayabilir.
Bunun gelip geçici bir gençlik aşkı olmadığını söylüyorsun. Eğer bu kadar yoğun duygular hissediyorsan elbette gençlik aşkı değildir.
Fakat benden sana neler hissettiğini söylememi istemiyorsun diye düşünüyorum. Hissettiklerini, sen herkesten daha iyi biliyorsun. Sana bu konuda ne yapman gerektiğiyle ilgili yardımcı olmamı istiyorsun; bunu yapabilirim.
Öncelikle sonuna kadar hissettiklerinin tadını çıkar, müteşekkir ol ve şükran duy.
Aşkın amacı en iyi ve en güzel amaçtır. Ona ulaşmaya çalış.
Eğer birine âşıksan o kişiye açılmakta bir tehlike yoktur; yalnızca bazı insanların çok çekingen olabileceğini unutmamalısın, bazen ilan-ı aşk ederken bu çekingenliği göz önünde bulundurmak gerekir.
Kızlar senin ne hissettiğini bilmek gibi bir özelliğe sahiplerdir ama yine de hissettiklerini duymak isterler.
Bazen hislerine bazı sebepler dolayısıyla karşılık alamazsın; ama bu hissettiklerinin değerini ya da güzelliğini azaltmaz.
Son olarak, senin ne hissettiğini biliyorum, çünkü ben de aynı şeyleri hissediyorum; sen de böyle hissettiğin için memnunum.
Susan’la tanışmayı çok isteriz. Bu görüşmenin planlarını Elaine yapacak, çünkü bu onun uzmanlık alanı; çok da memnun olacaktır. O da aşkı biliyor, belki sana benden daha fazla yardımcı bile olabilir.
Ve sakın kaybetmekten korkma. Eğer doğruysa devam edecektir. Acele etme yeter. İyi şeyler asla elden kaçmaz.
Sevgiler,
Baban
Kaynak: www.edebiyathaber.net

Sunday, 6 July 2014

KIRILGANLIĞIN GÜCÜ





Analitik, gerçekçi, kontrolcü ve herşeyi hizaya sokmaya çalışan bir araştırmacının, hayatın -ve aslında sadece insan olmanın- kontrol edilemeyen ve yadsınamayan gerçeklerini keşfettiği süreci ve bu sürecin sonuçlarını anlattığı etkileyici bir sunum.



Kırılganız, önce bunu kabul etmeye ve bununla barışmaya ne dersiniz? Kırılganlığın hediyelerini kabul etmeye? Görünür olmaya?..



Tüm kalbimizle sevmek için yaratıldık.. Ötesini düşünmeden, hiç bir garantisi olmadan, ilk "Seni Seviyorum"u dediğimizde.. gerçek ve görünür oluyoruz. "Yeterli olduğumuza" ve "sevmeye,sevilmeye, aidiyete layık olduğumuza" inandığımızda da kusurlarımızı kabul edebiliyor ve mükemmelliğin aslında mükemmel olmamakta olduğunu anlıyoruz. Sonuçta "mutlu" oluyoruz :)))



Hep inandığım bir şey vardır ki; Mutlu Olmak, Mükemmel Olmaktan daha önemlidir.



Sevgiler



Özge

Saturday, 28 June 2014

KONTROLSÜZ DÜŞ, DÜŞ DEĞİLDİR :)))


Hayal etmediğin hiç bir şey gerçekleşmez. Hayat, hayal etme sanatında ustalaşmaktır. Çünkü herkes kendi düşünü yaşar. Hayatında hoşlanmadığın şeyler varsa, tekrar hayal et. Gerekirse tekrar ve tekrar.. Taa ki mutlu olana kadar..

Hep hatırlamak lazımdır ki; tüm icatlar, tüm başarılar ve tüm mutluluklar bir zamanlar birilerinin düşüydü. Sadece gerçekten ne istediğinin farkında OL. Kendine dürüst davranarak, kalbinin ve aklının dengesinde düşlediğin herşey, GERÇEKTİR! Özellikle de kalbinin.. (Yeri gelmişken kalbin manyetik alanının yani çekim gücünün, beynin manyetik alanından 5000 kat fazla olduğu bilimsel olarak tespit edilmiştir. Yani mantıksız da olsa kalpten istediğin bir şeyi gerçekleştirme ihtimalin; kalpten istemediğin ama mantıklı olduğu için seçtiğin şeyi hayatında gerçekleştirme ihtimalinden 5000 kat daha yüksektir. Kalp>Beyin)

Ve kontrolsüz düş, düş değildir :))) Yani "düşlüyorum ama olmuyor" diyorsan, emin ol ki gerçekten ait olduğun ve istediğin şey o değildir. Hayal etmenin ilk kuralı; o düşe ait olmaktır. Belli koşullar altında ya da nefsinin kafesinde düşlediğin şeyler, aslında kendine söylediğin yalanlardır. Ve yalanlar asla mutluluk vermez. Ancak kendinle yüzleşmeyi göze alıp gerçekten kim olduğunun ve ne istediğinin farkına vardığında gerçek mutluluğu yaratabilirsin.

Velhasıl kelam, gerçekten ait olmadığın hiç bir düş, gerçekleşse de seni mutlu etmez. (Kalp>Beyin)

"Ben kimim?"
"Ne istiyorum?"
"Neye aitim?"

Sorularına, ALICE gibi "HARİKALAR DİYARI"nda yaşasaydın hangi cevapları verirdin? Bugüne kadarki tüm üzüntülerini, yaşadığın hayal kırıklıklarını bir kenara koy -ki zamanında onları da sen düşledin gerçi- her şeyin mümkün olduğu bir dünyada sen kiminle, nerede, nasıl bir hayat sürüyor olurdun? Her şeyin ama her şeyin istediğin gibi olacağından emin olsaydın?

Sınır yok, kısıtlama yok, her şey mümkün..

İşte ancak "her şey mümkün" kafasıyla düşlediklerin, gerçeğe döndüğünde; sen mutlu ve dahası DOYUMLU hissedebilirsin. Ve aslında senin GERÇEĞİNİN bu olduğunu idrak edersin. "Madem ki koşullarım bu, o zaman ona göre düşleyeyim" diye bir şey yoktur :))) Bu düşlemek değildir. Bu kendini kandırmaktır.

Ya düşlerinle pazarlık et ve payına düşene razı ol.. Yani sıradan ol.
Ya da sonsuz ve sınırsız düşle ve SIRADIŞI güzellikte bir hayat OL :)))

Sevgiler
Özge



Thursday, 26 June 2014

MASAL





Bazen hiç bilmediğin yerlerde görünmez bir el vardır. Yeni birşeyler öğretir belki, belki de sadece bildiklerini hatırlatır.

Bilinmeyende merak vardır, keşif ve heyecan.. Bilinen ne kadar güzel olsa da bir süre sonra anlamını yitirir, doğaldır bu. Oysa hepimiz için; bilinmeyen, bilinenden sayıca ve anlamca fazladır.

Bilinmeyen sonsuzluktur. Bilinmeyen hiç bitmeyendir. Bilinmeyen yerlerde kendinle karşılaştığında bile bu sürprizdir, bilinende ise kendinden sıkılmak olası.. Oysa ne tuhaftır ki; sen sensindir, bilinende ve bilinmeyende..

Kimi zaman korkutucu bile gelse, bilinmeyene kucak açmak, hayata %100 ortak olmaktır. Hayatla şimdi ve gerçekten, tam ve bir bütün olmaktır.

Bilinmeyenin güzelliğini keşfettiğim, ve "iyiki" dediğim yerlerden bu görüntüler..



Bilinmeyene izin verince mutluluğun bile tanımı değişir :)))



Sevgiler

Özge














Friday, 13 June 2014

STOCKHOLM SENDROMU


Stockholm sendromu, rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olası diyalog sürecinde oluşan, duygusal anlamda sempati ve empati oluşması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan literatür terimdir.
Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılan sendrom, ismini 1973 yılında İsveç'in başkenti Stockholm'de yaşanan bir olaydan almaktadır. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler.
Stockholm sendromu birçok rehine olayında yaşanmıştır.
Kaynak: Vikipedi

Hayatımız bir “Stockholm Sendromu” olarak geçiyor olabilir mi? Katilimize!?! aşık olarak bir ömrü sürdürüyor olabilir miyiz? Katil dediğime bakmayın, fiilen ölmemiz gerekmiyor, ruhumuzun katiline aşık olabilir miyiz gerçekten?
O bizim çok güvendiğimiz; daima gözünün gördüğüne, kulağının duyduğuna, elinin dokunduğuna inanmaya meyleden “sınırlı” zihnimizle/algımızla, yarattığımız kafesten çıkmamak adına, yani konfor alanımızı terketmemek adına, dünyamızı ufak çaplı bir Stockholm’e çevirmiş miyizdir?
Hem de kaç kere..
İşini sevmiyorsun mesela.. Ağlayarak gidiyorsun işe. Her Pazartesin, Cumanın hayalinde.. Bir bakıyorsun 10 yıl geçirmişsin o işte. İstediğin terfi gelmemiş, belki hakkın yenmiş defalarca.. Her gün işe ağlayarak gittiğin yetmiyormuş gibi, bir de buna ağlamaya başlıyorsun: terfim de terfim, aman yetişin hakkımı yediler! İşte aşık oldun katiline! O kadar uzun süre geçiriyorsun ki o işte, sevmeden yapsan da terfi almayı isteyecek kadar sahipleniyorsun işi. Çünkü başka bir şey görmedin, bildiğin tek şey o. Hatta senin için yeryüzündeki tek iş o. Belki içinde harikulade bir yazar gizli? Mesai saatleri dışında da vaktini “hakkımı yediler” diye ağlamakla geçirdiğin için, haklısın deneyecek zamanın olmadı hiç! İçindeki Orhan Pamuk’tan habersiz tüketiyorsun ömrünü.
Sonsuz olasılıkların olduğu bu evreni geçtim hadi-evren hakkında gözünün gördüğü, elinin dokunduğu sınırlı-sadece yaşadığın dünyaya bir baksan ne kadar farklı seçeneğin olduğunu görebilirsin aslında. Tabi gözünü katilinden alabilirsen..
Çünkü ancak gözünü katilinden alıp kendinle yüzleştiğinde, idrak edebilirsin; “Bir kişi yapabiliyorsa herkes yapabilir.” Hepimiz aynı yerden, aynı donanımla geliyoruz. Ne üstünüz, ne aşağıdayız birbirimizden.
Belki içindeki Orhan Pamuk değil de Bill Gates’tir, belki Picasso’dur, belki Fazıl Say’dır, belki de hiçbiridir. Belki de sadece Sen’sindir. İçindeki ihtişamı bu zamana kadar ortaya çıkaramadın diye bundan sonra da katilinle yatmaya devam mı edeceksin?
Mesele, kafanı başka yere çevirebilmekte. Farklı seçenekler hatta sonsuz çoklukta olasılıklar olduğunu görebilmekte. Hayat seni hiç bir şeyle ya da hiç kimseyle bir kafese kapatmıyor. Çünkü hayat diye bir şey yok. Hayat sensin. Hayat dediğin şey senin ruh-beden-zihin üçgenin. Senden ayrı bir hayat yok orda öyle nehir misali akan.. Ve evet Bingo: Kafes senin eserin, Katil de senin seçimin!
Ne katiller yaratıyoruz kısacık ömrümüzde! Sevmediğimiz işler, yaşama sevincimizi öldüren ilişkiler, artık aşık olmadığımız ama Stockholm’de yaşadığımız için bırakamadığımız erkekler/kadınlar, yaşamaktan keyif almadığımız şehirler..
Dünyadaki tek iş o değil, dünyadaki tek arkadaş o değil, dünyadaki tek erkek/tek kadın o değil, dünyadaki tek yer orası değil.. Ülkeyi yönetebilecek tek adam O değil..
İçinde bulunduğumuz koşulların ve çevrenin tek şansımız olduğunu düşünmek kendimize yaptığımız en büyük ihanetse bile; katilimizden, sonsuz olasılıklara ve bolluk bilincine giden özgür ve aydınlık yol, basit bir ayna edinip şu sorunun cevabını "dürüstçe" kendimize vermekten geçiyordur belki de;
Şu anda karşıma "dile benden ne dilersen cini" çıksa yine o işi, yine o adamı/kadını, yine orayı mı seçerim?
Sevgi ve Farkındalık’la..
Özge

Tuesday, 11 March 2014

VAZGEÇTİM.




Vazgeçmek demek bırakmak değildir zaten senin olmayanı ya da o an için ait olmadığın dünyayı,vazgeçmek demek yarıda kalmışlık da değildir sımsıkı sahiplenirce tuttuğun yaşamı..akışına bırakmaktır.. diretircesine senin olduğunu söylediğinin bir zaman sonra sana geri dönmesidir...eğer olması gereken buysa..

Vazgeçebilmek bir erdemdir. Bir deli güzel meziyettir ki, insan kolay kolay kavrayamaz önemini... Gençken daha zordur buna vasıl olmak. Ama öyle gençler vardır ki, ihtiyarlardan bilgedir, o başka. Geri kalan çoğumuz seneler geçtikçe anlarız vazgeçebilmenin kıymetini... Hayat öğretir bize. Hayat ve bir de kronikleşmiş hatalarımız. Kimilerimiz ise hiçbir zaman öğrenemeyiz. Dersimizi almayız. Dün nasıl isek yarın da aynen öyle. Genelde zannediyoruz ki, vazgeçmek bir zayıflık belirtisidir. Hatta bir nevi korkaklık, adeta acz... Halbuki tam tersidir bence. Ancak kendine güvenen, karakteri sağlam ve komplekslerden arınmış olan insanlar vazgeçmenin erdemine vakıf olabilirler. Şu hayatta yaşadığımız sorunların çoğunu vaz-ge-çe-me-di-ğimiz için yaşıyoruz aslında. Israr ve inat ettiğimiz için. Takıntılarımızdan dolayı. Takıntı ile tutkuyu birbirine karıştırıyoruz sürekli; oysa ne kadar farklılar.
Nasıl da zıt...
Seviyoruz diyelim; birini seviyoruz, hem de ne çok, ne derin, ölesiye. O kişi de aynı şekilde aşkımıza karşılık veriyor diyelim. Ama sonra, zamanla, tavsıyor muhabbet, örseleniyor. Kazara delinmiş bir balon gibi sürekli hava kaçırıyor, küçülüyor. Giderek canlılığını yitiren bir ateş gibi sönmeye yüz tutuyor. Gün geliyor, sevdiğimiz insan bizden ayrılmak istiyor. İnanamıyoruz... Yıkılıyoruz... Kalbimizin etrafında bir yumruk; demirden zırh gibi sıkıyor, nefes alınca bile canımız yanıyor. Dayanamıyor, heyheyleniyoruz... Kabullenemiyoruz. Israrla onu elimizde tutmaya çalışıyoruz. Sinirleniyor, öfkeleniyor, hatta sözlü ya da fiziksel şiddete başvuruyoruz. Şiddetin olduğu yerde muhabbetin yeşeremeyeceğini anlayamadan. Mesele şu ki, gururumuza dokunuyor; nefsimize ağır geliyor böyle terk edilmek. İnsanız ne de olsa.
Peki ne yapmalı? Zor da olsa bırakmak lazım... Gitmek istiyorsa sevgili, madem ki budur onun güzel gönlünün dilediği, agulu dilinin söylediği, kenara çekilip yol açmak lazım gidene. Vazgeçebilmek. Aşk ancak özgürlükten doğar; özgürlükten beslenir. Özgürlüğün olmadığı yerde; ne tam anlamıyla aşk vardır, ne dostluklar.
Diyelim ki, makam sahibiyiz. Nice işler yaptık bu koltukta. Bir bürokrat, bir politikacı, bir vali ya da bir okul müdürü... Ama öyle bir an geldi, gitme vakti çattı, seziyoruz. Artık yerimizi bir başkasına bıraksak daha iyi olacak sanki. Şu veya bu sebepten ötürü... Ama olmuyor. Yediremiyoruz kendimize. Yapamıyoruz işte. Kabuğuna tutunan midye misali elimizdeki otoriteye yapışıyoruz. Neden? Hep aynı refleks... Çünkü, vazgeçemiyoruz.
Örselenmiş ilişkiler, tavsamış evlilikler, insanı içten içe kemiren meslekler, yaşama sevincimizden çalan kariyerler... Hepsine aynen doludizgin devam ediyoruz, sırf ama sırf, vazgeçemediğimizden...

...Demem o ki dostlar, vazgeçebilmek lazım. Eğer bir yol bizi mutlu etmiyorsa onda körü körüne sebat etmek yerine, nefsimizi kendimize rehber kılmak yerine, bırakabilmek lazım. Yazamadığımız kitapları, çekemediğimiz filmleri, geliştiremediğimiz projeleri, yürütemediğimiz meslekleri ve artık bizi sevmeyen sevgilileri bırakabilmek.


Vazgeçebilmek, bazen en güzeli! 


_Elif Şafak'tan alıntı_

Tuesday, 25 February 2014

GERÇEK AŞK


Gerçek Aşk'ın Mutlu Son'u yoktur. Çünkü Gerçek Aşk "Sonsuz"dur!

(: Biten ve giden yalandır. Gerçek olan daima ordadır :)

Tuesday, 11 February 2014

GÜLDÜREN, GÜLÜMSETEN YARATICILIĞA YER AÇIN :)))





Aşk güzeldir. Gülmek de :)))

Sevgiler



Özge

BAZEN..


BAZEN KENDİNİ "HİÇBİRYER"İN ORTASINDA BULURSUN.
BAZEN DE HİÇBİRYERİN ORTASINDA "KENDİNİ"..

Tuesday, 4 February 2014

ÇÜNKÜ..


Kalbinle mantığın arasındaki kavgayı durduramıyorsan,
Mantığını durdur!

Çünkü..
Kalbini durdurursan, her şey durur.

Saturday, 11 January 2014